mouse ile üzerine geliniz

1 Mart 2011 Salı

Çocuk tebessüm


Çocuk kadar; saf,masum olmak, tertemiz dünyaya bakabilmek; temiz kalabilmek..!

Çocuk; temiz... çocuk; masum... çocuk; tebessüm...

Çocuk olmak, yada bir çocuğa sahip olmak; yaşanası güzellik. Anne şefkati; anlatılası özellik...

Rabbimin verdiği en güzel armağan; şevkat.

Anneler de var olan yüce servet..!

Çocuk olmanın dışında bir de çocuk kalabilmek var;

 çocuk gibi bakabilmek; hayata,acıya,sevince,göz yaşına ...




"acaba keşkelerim hayra mı baki?"


"acaba keşkelerim hayra mı baki?"

Ruhum dinlen; Şerde fani olanı,hayra baki etmek; Rabbimin iradesi ...

Bunu bilip sabreylemek; bir imtihan vesilesi ...

Sabrı duanla cem eyle, duanla sabreyle ...

Ruhum duanda kal,sabrın deneniyor, seni Yaratan seni imtihana çekiyor...

28 Şubat 2011 Pazartesi

Dört şey var ki,



"Dört şey var ki, Allah u Teâlâ bunları ancak sevdiği kimselere verir:
Sükût etmek;
bu, ibâdetin başlangıcıdır...
Allah'a tevekkül,
tevazu
ve
dünyadan meyilini kesmektir"....

ibn Abbâs'ın (r.a) rivayetinde Resûl-i Ekrem (s.a.v):
"Tevazu insana ancak yücelik getirir. Tevazu ediniz ki, Allahu Teâlâ da size rahmet etsin." 

Tomurcuk GüL



Tomurcuk GüL’de SoLar,Bir Gün Kopar DaLından..

Elbet Herkez AyrıLır,Sevdiğinden-MaLından..

İlla birini seveceksen, dışını değil içini sevmeli..
Gördüğünü herkes sever ama  göremediğini sevmeli..
Sözde değil özde istiyorsak şayet;
ten'e değil, can'a değmeli...

27 Şubat 2011 Pazar

GÜLÜMSE...




GÜLÜMSE... Fakat cenneti kazanmışçasına değil, doğduğun güzel fıtrat için...
GÜLÜMSE.... O'nun ümmetlerinden biri olarak yaşadığın için...
GÜLÜMSE... Duyduğun ezan sesi, kıblen KABE olduğu için...
...GÜLÜMSE... Öldüğünde Azrail'le buluşup, RABB' ine kavuşacağın an için...

.........HİÇ DEĞİLSE TATLI İNSAN, RAZI OLDUĞUN ALLAH 'ın rızası için gülümser misin :))

bugün nasılsınız :)



Sizleri bugün güneşe sordum üzgünler dedi...

Buluta sordum ağlıyorlar dedi...

Gökyüzüne sordum solgunlar dedi...


Geceye sordum yalnızlar dedi...

Şimdi sizlere soruyorum bugün nasılsınız :)

26 Şubat 2011 Cumartesi

“Seven bir kimse, sevdiğinin sevdiklerini de sever.


Allahü teâlâ bir kulunu severse, ona, âhirete yarar işler, iyi, güzel ameller yaptırır ve onu, günâh işlemekten korur. Bir kimse, verdiğini Allahü teâlânın rızâsı için verir, sevdiğini Onun için sever, düşmanlığını Allah için yaparsa, o kimsenin îmânı tamâm olur ve ahlâkı güzel olanın da, îmânı kâmil olur.

 Muhammed Ma’sûm hazretleri buyuruyor ki:



“Seven bir kimse, sevdiğinin sevdiklerini de sever.

Sevdiğinin düşmanlarına düşman olur. Bu sevmek ve düşmanlık, bu kimsenin elinde değildir. Kendiliğinden hâsıl olur. Bu kimse, sevmesinde ve düşmanlığında deli gibidir. Bunun içindir ki;


‘Bir kimseye deli denilmedikçe, bu kimsenin îmânı tam olmaz’ buyuruldu. Kendisinde bu delilik bulunmayanlar, sevmekten mahrûmdurlar.

Seviyorum diyebilmek için, sevgilinin düşmanlarına düşman olmak lâzımdır.”

25 Şubat 2011 Cuma

Duamız



"EY ALLAHIM!

Bizde kötü gördüğün herşeyi kalbimizden silmeni,
bunların yerine haşyetinden{ sevgiden kaynaklanan korku},
marifetini , yanında olanlara karşı şevkini,
emniyet ve afiyetinle kalblerimizi doldurmanı senden talep ediyoruz...
Bize Rahmet ve Bereket ihsan eyle...
Doğruyu ve hikmeti,
Şeriat ilmi ve Tarikat adabını bizlere ilham eyle.
Allahım! Senin azamet ve heybetinden korkanların ilmini,
zatına yönelenlerin yönelişini,
yakin sahiplerinin ihlasını,
sabredenlerin sabrını,
sadık kullarının tövbesini bizlere de nasip etmeni senden talep ediyoruz..

amin amin amin...


Dini yaymakta sabırlı ol;
cömert ol;
yumuşak ol;
 affedici ol....
 Dine hizmet etmekte üç esas var:
İtaat, ihlas, sevgi.

Eshab-ı kiramın başarısının sebebi, birbirlerini sevmeleridir.

Cumamız Mübarek Olsun



Gayret edene hizmet verilir...
Hizmet alana himmet verilir...
Himmet alıpta gözyaşı dökene GAVSIN EVLADI denilir...
Has evlat olabilmek duası ile...
HAYIRLI CUMALAR....

24 Şubat 2011 Perşembe

İlmin Evvelinde...



“İlmin evvelinde susmak,
sonra güzel suâl sormak,
sonra güzel anlatmak,
sonra da öğrendiklerini ehli arasında yaymak ne güzeldir....
Ebû Amr bin A’lâ Hazretleri



En doğrusunu Allah bilir



Göklerde ve yerde bulunan herşey ALLAH'ı tesbih etmektedir...
 O öyle güçlüdür, öyle hikmet sahibidir...
 Göklerin ve yerin mülkü onundur...
 Hem diriltir, hem öldürür. Hem O, herşeye gücü yetendir...
 O, ilk (EL EVVEL) ve sondur (EL ÂHİR);
görünen (EL ZÂHİR) ve görünmeyen (EL BÂTIN) dir.
Ve O her şeyi bilendir...
(Hadid 57/1-3)
Allah doğru söyledi,En dogrusunu Allah bilir..

23 Şubat 2011 Çarşamba

ahhh Sultanım


♥ ♥ ♥
 Ahh Sultanım gözlerin manalı baktı.
O nazarın beni yaktı..
Bir kelam etmedin ammaa,bin kelam gözünde saklı...
♥ ♥ ♥

İtaat


 



İtaat akıldandır...
 Her akıldan daha üstün akıl vardır....

İmam-ı Rabbani diyor ki:




Dünyâ işleri ile zarûret miktârı uğraşmalı,
başka zamânlarda, hep âhireti kazandıracak işleri yapmalıdır...
 Sözün özü,
gönül Allah'tan gayrisine tutulmaktan kurtulmalı,
beden ve azâları da, İslâmiyete uymakla süslemelidir.”
İmâm-ı Rabbânî

22 Şubat 2011 Salı

affet ALLAHIM


Ey güzel ALLAH'ım sana inandık,
sana sığındık,
bilerek veya bilmeyerek işlediğimz hataları affeyle....
 bu aciz kullarına merhamet et...

Ne Olur


Dünyada Seni görmek düşmedi nasibimize;
Ne olur,
 sûretin düşsün bir kez düşlerimize…
Ya RESULALLAH..


21 Şubat 2011 Pazartesi

Hz.Ömer(r.a.) diyor ki:


Fazla gülmeyi terk edene heybet verilir.
Fazla konuşmayı terk edene hikmet verilir.
Fazla yemeği terk edene ibadetin lezzeti verilir.
Mizahı terk edene zerafet verilir.
Dünya sevgisini terk edene ahiret sevgisi verilir.
Başkalarının kusurlarıyla uğraşmayı terk edene,
kendi kusurlarını ıslah etme imkanı verilir.

Hz. Ömer (r.a)

Bismillahirrahmanirrahim



Bismillahillezi lâ yedurru measmihi şeyün fil ardi vela fissemai ve hüvessemiül aliym...

Yüce ALLAH ın ismiyle hareket ederim,
O yüce ALLAH ki onun ismiyle hareket edildigi zaman
(ONUN İSMİ SOYLEDİGİ)
yerde ve gökte hicbirsey OKUYANA asla zarar veremez...

20 Şubat 2011 Pazar

pek güç getirdim:(

Eli boş varılmaz varılan yere, Boş gelmedim Yarab, Ben suç getirdim :(

Dağlar çekemez o ağır yükü, İki kat sırtımda,pek güç getirdim :(

Güle Güle



..
Ne güzel bir güzellik ki,
Biz birbirimize veda ederken

""....GÜLE GÜLE...."" deriz....
Meğer bu

""...MUHAMMED'e (sav.) MUHAMMED'e (sav.)..."" git demekmiş.
Nereye gidersen git

""....GÜL'e....""
 git....

19 Şubat 2011 Cumartesi

Efendimiz(s.a.v) bir gün



Efendimiz bir gün Hz. Ali’ye sorar;
-Ey Ali !..Allah’ı seviyor musun ?
-Evet Ya Rasulallah.
-Ya Peygamberini seviyor musun?
-Evet Ya Rasulallah.
-Peki ya hanımını seviyor musun?
-Onu da seviyorum Ya Rasulallah.
-Peki ya çocuklarını ?
-Onları da seviyorum Ya Rasulallah.

Efendimiz tebessüm eder ve sorar:
-Ya Ali! Peki bi kalpte dört sevgiyi birden nasıl barındırıyorsun?

Hz.Ali bir an duraklar,cevap veremez:
-Ya Rasulallah,biraz mühlet ver düşüneyim,sonra cevap vereyim der.

-”Olur”der Efendimiz.

Hz.Ali’yi düşünceli bir hal alır.Onu böyle gören Fatıma validemiz:
-Ey Ali !Seni düşünceli gördüm,der.Seni düşündüren şey dünyalıksa o bize yakışmaz.Yok eğer ahiretlikse bana söyle birlikte düşünelim,der.

Hz.Ali Rasulullah’la arasında geçen konuşmayı anlatır.Hz.Fatıma:
-Ey Ali ben bunun cevabını sana söyliyim.Nasıl insan bedeninin sağ, sol,ön ve arka gibi yönleri varsa,kalpte öyledir.Git ve babacığıma de ki:

“Allah’ı aklım ve imanımla,Rasulunu ruhumla,zevcemi nefsimle,çocuklarımı şefkatimle seviyorum…”

Hz.Ali gider ve Efendimize bu şekilde bi açıklama yapar.Hz.Peygamber:

“Bu nübüvvet ağacının dalıdır.Vallahi o dal benim bi parçamdır.”der..

Söz



Söz kalbden çıkarsa kalbe kadar gider, dilden çıkarsa kulağı aşamaz.

18 Şubat 2011 Cuma

Baktım ki,


Baktım ki, dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadır.
Gördüm ki, gelen gidiyor, giden gelmiyor.
Günlerimse, sonbahar yaprakları gibi dökülüyor.
Rüzgâr gibi esip giden ömrüme yandım da, bir felah aradım.
Anladım ki, ruhumun ayrılık derdine ancak Allah sevgisi deva olabilir.

Kendine gel uyan!



Birisi her gece kalkıp Allah'ı anıyor, O'na dua ediyordu.
Şeytan ona dedi:
- Ey devamlı Allah'ı anan kişi! Bütün gece Allah deyip çağırmana, yakarman karşılık seni buyur eden var mı ki?
Sana bir tek cevap bile gelmedi, daha ne zamana kadar böyle yakarıp dua edeceksin?
Adamın gönlü kırıldı, başını yere koydu ve hüzün içinde uyudu.
Rüyasında ona şöyle dendi:
- Kendine gel uyan! Niye duayı, zikri bıraktın? Neden usandın?
Adam:
- Buyur diye bir cevap gelmiyor ki... Artık kapıdan kovulmaktan korkuyorum, dedi.
Bunun üzerine dendi ki ona:
- Senin Allah demen, O'nun buyur demesi sayesindedir. Senin yalvarışın, Allah'ın senin ruhuna haber uçurmasındandır.
Senin çabaların, çareler araman, Allah'ın seni kendine yaklaştırması, ayaklarındaki bağları çözmesindendir.
Senin korkun, sevgin, ümidin, Allah'ın lütuf kemendidir. Senin her Yarabbi demenin altında, Allah'ın buyur demesi vardır..
Gafilin, cahilin gönlü bu duadan uzaktır. Çünkü Yarabbi demeye izin yok ona. Ağzında da kilit var onun, dilinde de...
Zarara uğradığı zaman, ağlayıp sızlamasın diye Allah ona dert, ağrı, sızı, gam, keder vermedi. Artık anla ki, Allah'a dua etmeni,
O'nu çağırmanı sağlayan dert, Dünya saltanatından daha iyidir. Dertsiz dua soğuktur. Dertliyken yapılan dua ise gönülden kopar...

17 Şubat 2011 Perşembe

İyilik



“İyiliğin sevâbından daha güzel bir şey yoktur.

 İyilik yapmaya gücü yeten herkeste iyilik yapma niyeti bulunmaz.

Bir kimsede,hem iyilik yapma gücü hem de niyeti varsa,

saâdet hâsıl olur.

Kalblere en çok tesir eden şey iyiliktir.”

Ebû Müslim Havlânî hazretleri

Bildiğini bilmek



Bildiğini bilenin, arkasından gidin....
Bildiğini bilmeyeni, uyandırın....
Bilmediğini bilene, öğretin....
 Bilmediğini bilmeyenden, kaçın!!!


Ve sen yine....



Ve sen yine denendiğinde
ve yine kalbin daraldığında
ve yine bütün kapılar yüzüne kapandığında
ve yine ne yapman gerektiğini bilemediğinde...
Uzun uzun düşünceye dalma
ve hatırla yaratanını!
Allah kuluna kâfi değil mi?
(Zümer/36)

16 Şubat 2011 Çarşamba

kalp


İnsan kalbi bir sandıktır;
Dudaklar onun kilidi,
Dil ise anahtarıdır..
İnsana o anahtarı iyi muhafaza etmek düşer. . "

ALLAH için


Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) bir kış gününde bir mecûsînin kuşlara yem dağıttığını görür ve aralarında şöyle bir konuşma geçer:

- Sen hayır yapıyorum diye kendini boşuna aldatıyorsun. Allah evvelâ îmanı farz kılmış, geri kalan hayır-hasenatı ondan sonra emretmiştir. İman etmedikçe senin bu yaptığın iyilik Allah indinde makbule geçmez.

- Ben de biliyorum kabul olunmıyacağını. Fakat Allah bu yaptığımı görmez, bilmez mi? dedi.

- Elbette görür ve bilir.

- Öyleyse o da bana yeter, der ve bildiğine devam eder.

Aradan zaman geçer. Cüneyd-i Bağdadî Hazretler bir hac mevsiminde Mescid-i Haram'ı tavaf ederken bir adamın ellerini açmış Allaha yalvarmakta olduğunu, hatta gözlerinden sel gibi yaşlar akıttığını görür. İyice dikkat eder, o zatın karlı bir havada kuşlara yem veren mecûsî olduğunu anlar. Tavaftan sonra yanına yaklaşıp hemen kollarından yakalar. Mecûsîde onu tanır ve şöyle der:

- İşte Allah gördü ve bildi, deyip kelime-i şehadet getirip ruhunu oracıkta teslim eder.

O anda Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) Allah tarafından şöyle hitap olunur:

- Ya Cüneyd! Sen Beytimi arzu ederek geldin ona kavuştun. O ise beni arzu ederek geldi bana kavuştu.

Bir mecûsînin bile mubarek bir ayda Allah rızası için hayırda bulunması nelere vesile oluyor ....

Allah cümlemizin sonunu hayreyleye!..

15 Şubat 2011 Salı

Kişinin




Kişinin güzelliği sözlerinin güzelliğinden, kişinin kemali de işlerinin doğruluğundandır.

Kalp

 



 
Kalp ne ile dolu ise dudaklardan dökülen odur...

Haset



Esma’î hazretleri buyurdu ki:

“Bir köylüye rastladım.

Yüzyirmi yaşında idi.

Çok yaşamasının sırrını sordum.

‘Çünkü, hiç haset etmedim’ dedi.”

İyilik




Başkalarına iyilik yaptığın zaman kendine iyilik yaptığını bil...

Hayırlı Olan






Kalbler, içi boş kaplara benzer,
 hayırlı olan hayırla dolu olandır.

12 Şubat 2011 Cumartesi

Aşıktı Delikanlı

Çobanın Aşkı... 


Aşıktı delikanlı...
 Sevgilisinin isminden başka bir şey bilmediğinden mi, konuşmaya mecali olmadığından mı bilinmez, arkadaşı anlatıyordu onun halini:
- Gözleri günlerdir uyku görmedi, diyordu, yemiyor, içmiyor, işi gücü, gecesi gündüzü o kız oldu. Ne desem kâr etmiyor, son bir çare diye geldik size. Halbuki “sen bir garip çobansın, o padişahın kızı, davul bile dengi dengine” dedim ya, dinlemiyor, aşkın gözü kördür diye de buna diyorlar, değil mi? İhtiyar adam bu esnada gözlerini dikmiş, iskeletinin üstüne deriden bir zırh giydirilmişcesine zayıf, çelimsiz, saçı sakalına karışmış, uzaklara dalıp giden, gözlerinde aşktan gayrısı kalmayan diğer çobanı süzüyordu. Sonra bir ah çekti, yüzünü nefes almadan konuşmasını sürdüren delikanlıya çevirip tebessüm etti.
- Kolay evlat kolay, dedi, çaresizseniz çare sizsiniz. Ve anlatmaya başladı. İki genç çobanın, çökmek üzere olan bu dağ kulübesinde dertlerine derman aradıkları ihtiyar adam, aslında padişahın bütün dertlerini paylaştığı, her meselesini danıştığı bir bilge idi. Yıllar önce padişah kendisini tanıyıp sevdiğinde bir tek şey istemişti ondan; burada yaşamaya devam edecekti ve kimsecikler bilmeyecekti kim olduğunu. O günden beri de bu kulübede yaşıyor, gelen geçene ikram edip, gül alıp gül satıyordu. Padişahın kızının aşkıyla eriyip muma dönen genç çoban ve yanındaki kadim dostu nereden bilsindi bu garip ihtiyarın padişahın gönlüne sultan olduğunu. Aşık genç, ihtiyar adamın anlattıklarını dinledikten sonra, her şeyin bittiği anda başlayan son ümide sımsıkı sarılanların o saf ve tertemiz teslimiyetiyle:
- Sahiden bu kadar kolay mı efendim, dedi, yani o mağarada elimde tesbih , kırk gün Allah dersem sevdiğime kavuşabilir miyim, onunla evlenebilir miyim?
 - Evet , dedi bilge, kırk gün o mağarada gece gündüz Allah diyeceksin, kırk gün sonra padişahın kızı senindir. İki dost hemen yola çıktılar, aşık çobanın yüzüne kan, dizlerine derman, yüreğine yeniden can gelmişti. Arkadaşına sarılıp, elinde tespih, gönlünde aşk, yüzünde ümit çiçeklerinden örülme bir tebessüm, mağaranın yolunu tuttu. Gelir gelmez hiç vakit kaybetmeden diz çöktü, dualar etti, gözlerini kapattı, kalbini padişahın kızına bağladı, eline tesbihini aldı ve dudakları kıpırdamaya başladı: Allah, Allah, Allah...
 Günler günleri padişahın kızının hayaliyle tespih taneleri gibi kovalayadursun, mağaranın yakınındaki köyleri bir söylenti çoktan sarmıştı. Herkes birbirine karşı dağdaki mağarada gece gündüz Allah diyen gençten bahsediyordu. Cami çıkışında ihtiyarlar, çe ş me başında kadınlar, tarlada işçiler, top oynarken çocuklar, herkes onu konuşuyordu:
- Şu karşı mağarada bir genç varmış, kendini Allah'a adamış, gece gündüz durmadan Allah diyormuş, Allah Allah ...”
 Aşık dostunun ne halde olduğunu merak eden genç çoban, mağaraya geldiğinde üç hafta geride kalmıştı bile. Bizimkinin gözleri kapalıydı, dudaklarının da kıpırdamadığını görünce, uyuyakaldı herhalde diye düşündü. Tespih tanelerinin parmaklarının arasında dolaşmaya devam ettiğini görünce de, bu nasıl uyku diye sordu kendine. Bu sırada gözlerini açan genç adam , karşısında arkadaşını görünce, günlerdir yalnızlığıyla paylaştıklarını birbiri ardınca anlatmaya başladı: Kırk günün yarıdan fazlası geçmişti, o durmadan Allah diyordu, ama ne padişahın kızı vardı, ne bir haber, ne bir ümit kırıntısı...
Acaba, diyecek oluyor, yutkunuyor, hayır diyor, tespihine bakıyor, bir kalp gibi atan sağ el işaret parmağını sabitlemeye çalışıyor, avuçlarını sıkıyor, gözleri doluyordu. Vedalaştılar. Ay ışığında dostunun gözlerine yayılan başkalık dikkatini çekmişti genç çobanın. Aşık çoban yeniden eline tesbihini aldı, gözlerini kapattı, boynunu neye bağlayacağını bilemediği kalbine doğru büktü, dudakları kıpırdamıyordu artık, sustu gece, mağaranın duvarları sustu, tükendi her şey, hiç tükendi, an bitti, sadece bir söz kaldı: Allah...
Kırk günün dolmasına üç-beş gün kala, mağaradaki dervişin namı bütün ülkeyi sarmış, nihayet sarayın koridorlarında konuşulur olmuştu. Meselenin aslını merak eden padişaha, bu insanların bir yerde sürekli kalmadıklarından, bulundukları mekâna bereket getirdiklerinden, ne yapıp-edip bu dervişi ülkelerinde yaşamaya ikna etmeleri gerektiğinden uzun uzun bahsetti başveziri .
Ne yapması gerektiğini artık bilen padişah, nasıl yapması gerektiğini bilemediği bütün zamanlarda yaptığı gibi, dağ kulübesinin yolunu tuttu. Hürmetle diz çöktü bilge ihtiyarın önünde. Derdini anlattı, derman diledi. Sarayının yanına bir saray yaptırmaktan, o dervişi veziri yapmaya, sancak-tuğ vermeye kadar saydığı her şey, bilgenin:
 - Hünkârım , gönül erleri mala-mülke, makama-mansıba itibar etmezler, demesiyle son buldu. Kaderdi bu, padişahlarla köleleri aynı eteğin önünde diz çöktürür, birinin derdini diğerine derman eyler, ikisini de aynı tebessümle bahtiyar ederdi. Güldü ihtiyar:
 - Neden kerimenizin nikâhını teklif etmiyorsunuz sultanım, dedi. Şaşırma sırası padişaha gelmişti.
 - Nasıl yani, diyebildi, bu şerefi bize lütfederler mi, kabul ederler mi? Kırkıncı günün güneşi batmak üzereydi genç aşığın mağarasının üstünden... Padişah ve ihtiyar bilge en önde, arkalarında vezirler, onların arkasında halktan meraklı bir kalabalık ve en arkada da olup bitenlere bir mana vermeye çalışan aşık çobanın arkadaşı, mağaraya doğru yürümeye başladılar. Bu arada bizim aşık kendinden öylesine geçmiş, tespihiyle öylesine bir olmuştu ki, gelenler içeri girseler ve bir tesbihten başka bir şey bulamasalar şaşırmazlardı. Padişah edepte kusur etmemeye çalışarak içeri girdi, ellerini birbirine bağladı, duyulması güç bir sesle;
- Efendim , dedi, sizi ziyarete geldik. Yavaşça başını çevirdi aşık , sonra bütün vücuduyla döndü, gözlerinde en ufak bir şaşkınlık emaresi yoktu, sapsarı bir heykel gibiydi. Herkes heyecan içinde. Vezirler, halk, genç çoban, mağara, tespih, sessizlik, duvar...
Hatta güneş bile batmaktan vazgeçmiş, kafasını mağaranın içine doğru uzatarak olan biteni görme telaşındaydı. Padişah meramını anlattı, türlü tekliflerde bulundu. Ne saray, ne vezirlik, ne tuğ ne de sancak, hiç birinde gözü yoktu dervişin.
- Efendim , diyebildi en son, sessizce, benim bir kızım var efendim, zat-ı âlinize layık değil belki, ama lütfeder nikâhınıza alırsanız bizi bahtiyar edersiniz... Kırk günlük çile nihayet bitmiş, olmaz denilen olmuştu. İşte aşık maşukuna kavuşacak , murad hasıl olacaktı. Bizimkinin arkadaşı sevinçten ağlıyordu. Soru ve cevap sanki bu soru sorulsun, cevabı verilsin diye yaratılmıştı. Sessizlik ilk defa bağırmak, haykırmak istiyordu ve bütün gözler genç adamdaydı. Usulca doğruldu oturduğu yerden, etrafını şöyle bir süzdükten sonra, gözlerini padişahın gözlerine dikti, sarhoş gibiydi. Kendinden emin bir ifadeyle:
 - Hayır , dedi, kızınızı istemiyorum. Birden ortalığı bir sessizlik kaplayıverdi. Padişah mahzundu, halk hayret içindeydi, vezirler şaşkınlıkla birbirine bakıyor, bilge tebessüm ediyordu. Aşık çobanın genç arkadaşı yaşlı gözlerini silip, birden ileri atılarak bozdu sessizliği. Dostunun yanına geldi, kulağına eğilip:
 - Sen ne yapıyorsun, dedi, kırk gündür bu çileyi ne diye çektin sen, neyi reddettiğinin farkında mısın? Güldü aşık çoban gözleriyle ihtiyar bilgeyi arayarak:
 - A dostum, dedi, ben kırk gün padişahın kızı için Allah dedim, Allah padişahla vezirlerini ayağıma getirdi.

Ya bir de Allah için Allah deseydim...

11 Şubat 2011 Cuma

Arkadaş


Sâdık arkadaşlar edin, gölgelerinde yaşarsın.
Çünkü sâdık dostlar, huzurlu anlarda süs, sıkıntılı demlerde silahtır.

Hazreti Ömer

8 Şubat 2011 Salı

yüzünü İslamiyet'ten ....






Göğsünü kıbleden çevirenin namazının bozulduğu gibi,
yüzünü İslamiyet'ten çevirenin hem dünyası hem ahireti bozulur...

4 Şubat 2011 Cuma

GÖZ

 

Göz, Allahü teâlânın kudret ve san'atını görmek içindir. Eşin-dostun ayıplarını ve harâmları görmek için değildir.

Sa'dî Şirâzî
(rahmetullahi aleyh)

2 Şubat 2011 Çarşamba

İmâm-ı Rabbânî diyor ki :



İşin temeli kalbdir. Kalb, Allahü teâlâdan başkasına tutulmuş ise, yıkılmış demektir. Bir işe yaramaz. Niyet doğru olmadıkça, hayırlı işlerin, yardımların ve âdete uyarak yapılan ibâdetlerin, yalnız hiç faydası olmaz.
Kalbin selâmet bulması için, Allahü teâlâdan başka hiçbir şeye düşkün olmaması  lâzımdır.

İmâm-ı Rabbânî
(kuddise sirruh)

Kâmil insan




Kâmil insan; övülmek ve kötülenmekte, hâli değişmeyen kimsedir....

Hazret-i Ömer Radıyallahu anh buyurdu ki:





Bana bir bela gelirse, üç türlü sevinirim:

1- Belayı Allahü teâlâ göndermiştir. Sevgili gönderdiği için tatlı olur.
2- Allahü teâlâya, bundan daha büyük bela göndermediği için şükrederim.
3- Allahü teâlâ, insanlara boş yere, faydasız bir şey göndermez. Bir belaya karşılık, ahirette çok nimetler ihsan eder. Dünya belaları az, ahiretin nimetleri ise, sonsuz olduğundan, gelen belalara sevinirim....

1 Şubat 2011 Salı

Kalbdekiler unutulmaz




İnsan yaşlandıkça beyin hücreleri yavaş yavaş ölmeye başlar.
Bildiklerini unutur, ilim kalmaz.
En son kalb (yürek değil) hücreleri ölür.
Çünkü kalbde sevgi vardır.
Kalbinde bulunan sevgi ile ölür.
 Kalbinde hangi sevgi varsa onunla gider.
Kalbdekiler unutulmaz.
Allah sevgisi, Peygamber sevgisi, dine hizmet sevgisi…

Feyz gelen kalb temizlenir



Feyz gelen kalb temizlenir.Okudukça kalb nurlanır.


Feyz, kalbden kalbe gelen, insana Allahü teâlânın razı olduğuşeyleri yaptıran nurdur, bir kuvvettir. Feyzler, Resulullah efendimizin mübarekkalbinden yayılmakta, evliyanın kalbleri vasıtası ile, evliyayı çok sevenkalblere gelmektedir. Feyze kavuşan bir insanın kalbi, ilimler, marifetler,kerametler hazinesi olur. Bu saadete kavuşmak için, Ehl-i sünnet itikadındaolmak ve dinin emir ve yasaklarına uymak şarttır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kalb bozuk olunca,
bedenin işleri de hep bozuk olur.) [Beyheki]
Okudukça kalb nurlanır.
Kıymetli ulema ve evliyanın kitaplarındantercüme edilerek hazırlanmış olan Hakikat Kitabevi’nin yayınlarındanilmihal ve diğer kitaplardan her gün bir veya iki sayfa okuyano büyüklerden feyz alır. Feyz, nur demektir. Nur kalbe yağar, kalbi temizler.Okudukça kalb nurlanır. Okuduğunu da anlamaya başlar. Evliya, Resulullahıiyi tanıdığı için, Onun mübarek kalbinden feyz alır ve bu feyzler, bunun kalbinden,kendisine bağlananların kalblerine akar. Feyz gelen kalb temizlenir.Ahlakı güzel olur. Velinin kalbindeki feyzler, nurlar, güneşin ziyası gibi yayılır.
Onu seven müslümanların kalblerine akar. Onların bu feyzleri aldıklarından
haberleri olmaz. Kalblerinin temizlendiğini anlarlar. Karpuzun güneş karşısında
olgunlaştığı gibi, kemale gelirler. Eshab-ı kiram,
Resulullahın sohbetinde, böyle kemale geldi.

GENÇLERE NASİHAT


Ey temiz gençler!
 Ey, ömürlerini İslâm Dîninin güzel ahlâkını öğrenmekte ve yaymakta tüketen ve canlarını Allahın dînin insanlara yaymakta fedâ eden şehitlerin asîl ve kıymetli çocukları!
Şerefli ecdâdımızın sizlere tam ve doğru olarak getirdiği ve emânet bıraktığı mübârek İslâm Dînini ve bunun bildirdiği güzel ahlâkı iyi öğreniniz!
Güzel yurdumuza göz diken, can, mal, din ve ahlâk düşmanlarının saldırılarına karşı, bu mukaddes emâneti bütün gücünüzle savununuz. Her yere yayarak, insanları saâdete kavuşdurmaya çalışınız! Biliniz ki, dinimiz güzel huylu olmamızı, sevişmemizi, büyüklere hürmet, küçüklere şefkat etmeyi, dinli-dinsiz, herkese iyilik etmeği emretmektedir.
Büyüklerinize karşı gelmeyiniz! Bütün insanlara karşı güler yüzlü, tatlı dilli olunuz! Kimsenin malına, canına, ırzına, saldırmayınız! Hırsızlık etmeyiniz! Herkesin hakkını, ücretini veriniz. Allahın doğruların yardımcısı olduğunu hiç unutmayınız! Birbirimizi sevelim, yardımlaşalım ki, Allah da yardımcımız olsun!
               
Gençlere üç şey çok lâzımdır önce,
Biri, îmânı düzeltmektir iyice.

Biri, İslâma uymaktır her yerde,
İlmihali öğrenmeli elbette.

Bir de ihlâstır, her işde dâimâ,
Şöyle ki, hiç olmıya ucb-ü riyâ.

Bu üçü birden tahakkuk etmeli,
Böyledir, İslâmiyyetin temeli.

Hem bu ihlâs olmasa, makbûl değil,
Tasavvuftur ihlâsın kaynağı bil!

30 Ocak 2011 Pazar

KAPI



Kapı... Açılır...
Vurmayı bil!

Ne zaman?
Bilemem!
Yeter ki O kapıda durmayı bil!



Aslının Aslı


Maddî varlığınla, bedeninle yeryüzüne bağlısın, burada dünyaya geldin doğdun. Burada yiyor, içiyor, dolaşıyorsun.
Sen, yeryüzünde yaşıyorsun ama mana bakımından gökyüzünde yaşayanlardansın. İncilerinin dizildiği iplik gibisin.
Bütün güzellikler, hoşluklar, üstünlükler sende mevcuttur. Hakk'ın nur mahzeni sana verilmiş, sana emanet edilmiştir.
Sen, ne olduğunu nereden geldiğini düşün de, aslının aslına gel!

Divan-ı Kebir

Her Sıkıntı






Her sıkıntı ;

Feraha açılan bir kapı olabilir…!

 Allah (c.c.) Fettah’tır..!

En umulmadık bir anda ; Size de bir kapı açabilir ...

İnsanın içi



Ahlakın yanına nezaketi,

Maneviyatın yanına samimiyeti


Koyabildik mi

Bu dünyadaki en hassas terazi,

İnsanın içidir...

İbrahim Tenekeci

29 Ocak 2011 Cumartesi

Her Nefeste


İnsanın her nefeste iki defa şükretmesi lazım..
Biri nefes aldığı için, diğeri verdiği için?
Çünkü; verip alamamak, alıp verememek var?

Şeyh Sadi Şirazi
 
 
 

Suskunluğumuz



Suskunluğumuz haykırışımız olsun...
Çehremiz anlatsın edeple sevdamızı...

Kalbimiz Allah aşkını zikreylesin,
Sevgimizi Allah' tan içten içe isteyelim susarak...
İçli bir çığlıkla...




28 Ocak 2011 Cuma

ALLAH için Sevenlerin Sevgisi Ölümsüzdür ...



Allah'ı sevenleri Allah sever. Allah'ı sevenleri, Allah sevdirir. Allah'ı sevenler, birbirlerini severler. Allah'ı sevenler, gerçekten severler.
o yüzden kardeş olurlar, kan bağından da öte iman/güven bağıyla bağlanırlar birbirlerine. o yüzden inanmayanlar bir türlü anlayamaz, onların sevgilerini. anlamlandıramaz, başkalarının acısı için ağlayabilecek kadar fedakar gözleri. yine anlamlandıramaz, kardeşi sevindiğinde gözleri ışıyan mü'minin sevincini. o yüzden kötülük düşünmeden sever Allah için seven, düşüncelerine şahit olan Allah için ve yine o yüzden kendisi için istediğini ve hatta fazlasını ister kardeşi için, sevdiği için.
Allah için seven, en çok Allah'ı sever. Allah için seven, kendini bilerek, nefsini bilerek sever. Allah'ın yarattığı şerefli bir yaratılmış olarak, fıtratından gelen sevgi kıvılcımlarının sıcaklığını hisseder. ve izin verir bu kıvılcımların yangın olup sarmasına yüreğini.
insan severse insandır, Allah için seven bunu anlayan insandır.
Allah için sevenler, Allah için terk edebilmesini de bilirler. önce Allah gelir onlar için, sonra diğerleri vardır. nefsiyle sevdiği her nimeti, Allah için terk edebilecek kadar çok ve gerçekten sever Allah için seven.
Allah için sevmeyen kalp, küçülür, içine sığmaz sevgi.
Allah için seven, her şeyi sevebilecek sonsuzluğa eriştirir kalbini.
Allah'ı sevmeyen kalpte diğerleri için de yer kalmaz, Allah'ı seven ve O'nun için seven kalpte her şeye ve herkese yer olur.
Allah'ın içine derc ettiği sonsuz sevgiyi bulan insan, yaşamın ve aldığı nefesin tadına varır.
eşini de Allah için sever insan. Allah'ın emaneti bilir kadın erkeğini, erkek kadınını. o yüzden Allah'ın yardımı bilir eşini, desteği bilir. Allah "siz birbirinizdensiniz" diye anlatır çiftleri. biri olmadan diğeri olamaz. Resulullah'ın insanın dininin yarısını evlenerek tamamlayacağını bildirmesi de bununla alakalıdır belki de. Allah karı-koca arasındaki, mü'min erkek ile mü'mine kadın arasındaki sevgiyi de en güzel biçimde Kur'an'da anlatır:
Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O'nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. (rum suresi 21. ayet)
sevdiğini böyle sevenler, Allah için sevenlerdir. eşleri onlar için bir din kardeşi, bir yoldaş, bır sırdaş, bir dost ve sevgilidir.
Resulullah'ı da Allah için sever insan ve peygamberlerini. Allah'ın istediği gibi, canlarından önce gelir Allah'ın Resulu, Allah için sevenlerce.
taşı, toprağı, havayı...
yaşayan tüm canlıları, yeri ve göğü, yaratan Rabb'i için sever insan.
Allah yarattığı için sever, iman etmeyenlerin içindeki iyileri. öyle ki, Ebu Talip'in öldüğü yıldır "hüzün yılı" (hz Hatice ile beraber).
tanım: Allah için sevmek, sevdiklerini en samimi şekilde Allah için sevmektir.
kalbinin derinlerine şahit olan Allah için sevmektir, kötülük düşünmeden, iyiliği için dua ederek.

Umut


"Aşk vadisinde, hiçbir nişane, hiçbir iz yoksa üzülmemeli;
çünkü, Hakk'ın lûtfuyla bazen umutsuzluktan bile umutlar doğar.
Ey gönül, sakın umutsuzluğa düşme!
Allah'tan umudunu kesme ki, bazen can bahçesinde,
söğüt ağacının dalı bile hurma verir."
Hz. Mevlana (k.s)